ORGANİZMA VE ÇEVRE İLİŞKİLERİ
İÇGÜDÜ – REFLEKS – ALIŞKANLIK
Öğrenilmeden yapılan, niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen ve bir türün bütün bireylerinde aynı şekilde görülen kalıtsal davranışlara içgüdü denir. Kuşların yuva yapması, arının bal yapması, örümceğin ağ örmesi… v.b. davranışlar içgüdüye örnektir.
Çevreden gelen bir etkiye karşı irade dışı gösterilen tepkiye refleks denir. İrkilme, yutkunma, hapşırma, göz kırpma… v.b. davranışlar birer reflekstir. Refleksler otomatik davranışlara yol açarak organizmayı tehlikelerden korurlar.
Öğrenme sonucu kazanılan düzenli davranışlara alışkanlık denir. Koşmak, yürümek, araba kullanmak… v.b. davranışlar birer alışkanlıktır.
D. DUYUM VE ALGI
1 – DUYUM
Duyum, alıcı organların çevredeki uyarıcı etkinin enerjisiyle uyarılmasıyla ortaya çıkan nörofizyolojik süreçlerdir. Duyumlar algının ham maddeleridir. Alıcı hücrelerdeki etki yeterince yüksek düzeyde olduğunda beyine doğru bir sinir akımı başlatır. Sinir akımı ilerleyerek beyine ulaşır. Duyum, uyarımların sinir akımı halinde beyine ulaşmasıyla gerçekleşir.
Organizmada enerji değişikliklerini sinir akımına dönüştüren organlara, duyu organları adı verilir. Görme, işitme, tatma, koklama, dokunma duyumları vardır.
2 – ALGI
Duyumları anlamaya ve kavramaya algı denir. Organizmanın çevresiyle ilişki kurmasında önce duyusal süreçler, sonra da algı gelir. Her algılama olayı, gelen duyusal verilere dayanılarak dış dünya hakkında bilgi sahibi olmaktır. Her birey dış dünya ile ilgili ilişkilerini kendi yaşantı ve deneyimleri çerçevesinde kurar. Algılama da, içinde bulunulan durumun, geçmiş yaşantıların, beklentilerin, kültürel faktörlerin rolü vardır. Bu nedenle algı, öznel bir süreçtir.
Algıda uyarıcıların örgütlenerek kavranması söz konusudur. Nesnelerin algılanmaları uzaydaki yerlerine, öteki nesnelerle olan ilişkilerine, büyüklüğüne, rengine, benzerliklerine bağlıdır.
Algının Özellikleri
I – Algıda Organizasyon (Örgütleme)
Organizmanın çevresindeki uyarıcıları bütünler halinde algılama eğilimine algıda organizasyon denir. Algı bir örgütlemedir. İnsan dünyayı rast gele bir araya gelmiş nesnelerin dizildiği bir çevre olarak algılamaz. Kendisine gelen uyarıcıları derleyip toparlayarak organize eder. Onlara bir anlam verir. Böylece uyarıcı ve duyumlar birer nesne olarak algılanır. Kiremitli, pencereli, duvarlı bir nesnenin bina olarak algılanması algıda organizasyona örnektir. Algıda organizasyon eğilimi sayesinde bir bütünün algılanışı, kendisini oluşturan parçaların algılanışından farklı olarak ortaya çıkar.
Algıda organizasyonu etkileyen faktörler şunlardır;
a) Şekil – Zemin (Nesne – Fon) İlişkisi;
Nesnelerin üzerinde ya da içinde bulundukları ortamdan ayrı olarak algılanmasına şekil – zemin ilişkisi denir. Nesneler her zaman bir zemin üzerindeki şekiller olarak algılanır, her bir şekil zeminden yükseliyormuş gibi algılanır. İnsan algılamalarının tümünde şekil – zemin ilişkisi vardır. Görsel alanda şekil bize daha yakındır. Bize bir nesne izlenimi verir. Zemin ise tanımlanması zor bir madde izlenimi verir. Şekil ve zemin aynı aydınlık şiddetine sahip olsalar bile, zemin daima daha aydınlık görünür. Duvar zemin, pano şekildir; deniz zemin, gemi şekildir; gökyüzü zemin, bulutlar şekildir; müzik zemin, şarkı sözleri şekildir.
b) Gruplama;
Bireyin kendi dışındaki birçok öğeden oluşmuş bir bütünü, her biri kendi içinde benzeşik alt kümelere ya da bölümlere ayırarak algılamasına gruplama denir. Benzerlik, yakınlık, süreklilik gibi özellikler nesneleri gruplayarak algılamamıza neden olur.
Zıt olan uyarıcılar bir bütün olarak algılanır. Geceleyin gökyüzünde parlayan tekbir yıldız, gökyüzüyle birlikte bir bütün olarak algılanır.
c) Tamamlama; İnsanın çevresindeki nesneleri algılarken uyarıcılardaki boşlukları örgütleyerek kopuk parçalar yerine, nesneleri bir bütün olarak algılamasına tamamlama denir.
II – Algıda Bütünlük
Algı organizasyonunda parça – bütün ilişkisi önemli rol oynar. Algılanan nesneler çeşitli uyarımlardan oluştuğu halde hiçbir nesne uyarımların bir bütünü şeklinde algılanmaz. Çünkü algılama, duyumların toplamından daha fazla anlam ifade eder. Örneğin; Bir canlı çeşitli parçalardan oluşur. Ancak bu parçalar tek tek ele alınırsa bir anlam ifade etmezler. Bu parçalar bir bütünlük oluşturacak şekilde düzenlenirse bir anlam kazanırlar. Bir canlının insan, bir canlının hayvan, bir canlının bitki olarak algılanması. Bu bağlamda bir varlık, bir nesne, ayrıntılar toplamı olarak değil, tümüyle algılanır, buna da algıda bütünlük denir.
III – Algıda Değişmezlik
Tanıdık bir nesneyi ışık koşulları, nesnenin konumu ya da bize uzaklığı ne olursa olsun, kalıcı ve değişmez bir şekilde algılamaya, algıda değişmezlik denir. Nesneler daha önce öğrenilmiş olan nitelikleriyle algılanmaya devam edilir. Uyarımlardaki farklılıklara rağmen, nesnelerin görüntüleri algı düzeyinde değişmez. Bir nesnenin belleğimizdeki şekli, büyüklüğü, rengi algıda değişmezliğe katkıda bulunur.
Çok uzaktan bizim bulunduğumuz tarafa doğru gelen bir insanın kadın mı, erkek mi, yoksa çocuk mu olduğunu bilemeyiz. Ancak bulunduğumuz yerden uzaklaşan bir erkeğin, tanınmayacak kadar uzaklaşsa da erkek olduğunu biliriz.
Algıda değişmezlik çeşitleri şunlardır;
a) Parlaklık ve Renk Değişmezliği
Tanıdık bir nesnenin ışık koşulları ne olursa olsun değişmez bir tona sahipmiş gibi algılanmasına parlaklık değişmezliği; bu nesnenin renginin farklı görünmesine rağmen bilinen rengiyle algılanmasına da renk değişmezliği denir. Siyah bir kadifenin güneşte daha fazla ışık yansıtmasına karşın, gölgede olduğu kadar siyah algılanmaması parlaklık değişmezliğine örnektir. Olgun bir domatese bir borudan bakıldığında, yansıyan ışığın dalga boyuna bağlı olarak mavi, yeşil ya da başka renkte görünecektir, ancak kırmızı algılanacaktır. Bu da renk değişmezliğine örnektir.
b) Büyüklük Değişmezliği
Nesne bizden uzaklaştıkça gözün ağ tabakasındaki görüntüsü küçülür, yaklaştıkça büyür. Buna rağmen nesne önceden bilinen büyüklüğünde algılanır. Büyüklük değişmezliğinde derinlik ipuçları yardımcı olur. Elimizde belli büyüklükte algıladığımız bir parayı uzakta gördüğümüzde de aynı büyüklükte algılama büyüklük değişmezliğine örnektir.
c) Şekil Değişmezliği
Ne olduğunu bildiğimiz bir nesnenin şeklini, bakış açımız ne olursa olsun hep aynı algılamamıza şekil değişmezliği denir. Dikdörtgen olarak algılamaya alıştığımız bir kapıya hangi açıdan bakarsak bakalım kapının dikdörtgen olarak algılanması şekil değişmezliğine örnektir. Algıda değişmezlik deneyimlerle gelişir. Küçük çocukların yetişkinlere göre algıda değişmezlik özelliğini daha az kavradıkları gözlenmiştir.
IV – Derinlik Algısı
Gözün ağ tabakası iki boyutludur. Buna karşılık insanlar nesneleri üç boyutlu olarak algılamaktadırlar. İki boyutlu olan gözün, ağ tabakasındaki görüntülerin nasıl üç boyutlu algılanabildiği derinlikle ilgili çok sayıdaki ipuçları ile açıklanmaktadır.
Bu ipuçlarından bazıları yalnızca her iki gözle bakıldığında vardır, bunlara binoküler ipuçları denir. İki gözün arasında belirli bir mesafe olduğundan, sol göze ulaşan görüntü ile sağ göze ulaşan görüntü tıpa tıp aynı değildir. İki gözün nesnelere farklı açılardan bakmasıyla oluşan bu iki görüntünün tek bir görüntü oluşturacak şekilde bir araya gelmesiyle derinlik algısı gerçekleşir. Tek gözü görmeyen şoförler öndeki araç ile aralarındaki mesafeyi kestiremezler.
Bazı ipuçları her iki göze ulaşan uyaranlarda bulunur. Bunlara monoküler ipuçları denir. Bunlar;
· Doğrusal Perspektif: Paralel uzanıp giden çizgilerin uzaklaştıkça birbirine yaklaşması, yaklaşan kısımların derinlik olarak algılanmasını sağlayan ipuçlarıdır.
· Araya Girme: Bir nesnenin diğerinin görülmesini engellemesi halinde, diğerlerinin önünü kapatan cisim daha yakında algılanır.
· Hareket: Hareket halinde iken bize ters istikamette gidenler yakın, aynı istikamette gidiyor görünenler uzak algılanır. Güneşin bizimle birlikte gidiyormuş gibi algılanması bununla ilgilidir.
V – Algıda Seçicilik
Dikkatimizi bir nesneye veya bir olaya çevirerek yalnızca onunla ilgili uyarıcıları algılamaya algıda seçicilik denir. Aynı anda ne kadar çok sayıda uyaranla karşı karşıya kalsak da, belli bir anda algılayabileceğimiz uyaran sayısı sınırlıdır. Algıda seçicilikte dikkat mekanizması algılanmak üzere en önemli ya da gerekli görülen duyusal uyaranları seçer.
Çevremizde bulunan her uyarana dikkatimizi yöneltmek zorunda kalsaydık, davranış ve yaşantımızın düzeni bozulurdu. Voleybol, basketbol, hentbol çizgilerinin birlikte yer aldığı bir spor salonunda voleybolcu voleybol çizgilerini, hentbolcu hentbol çizgilerini, basketbolcu basketbol çizgilerini öncelikle algılayacaktır.
Çok sayıda uyarandan dikkatimizi yöneltmek için hangisini seçeceğimizi belirleyen faktörlerden bir kısmı uyaranların özellikleridir. Bunlar; zıtlık, büyüklük, şiddet, hareket, değişiklik, tuhaflık’ tır. Bir kısmı da bireysel özelliklerdir. Bunlar; ilgi, güdü ve gereksinimler, tutum, beklentiler, geçmiş yaşantıları’dır. |