PSİKOLOJİYE GİRİŞ
A. PSİKOLOJİ BİLİMİNİN TANIMI VE KONUSU
Psyche (Ruh) ile Logos (Bilgi) sözcüklerinden oluşan psikoloji, “Ruh bilgisi” demektir. Ancak psikoloji ruhu incelemez. Çünkü ruhun varlığı, ne olduğu, yapısı bilimsel olarak incelenemez.
Psikoloji pozitif bir bilim olarak, deney ve gözleme dayalı araştırmalar yapar. Konu olarak; organizmanın deney ve gözlem yoluyla incelenebilen davranışlarını araştırır. Bu bağlamda psikoloji “Davranış bilimi” olarak da ifade edilebilir.
Psikoloji genel olarak insan, gerektiğinde de hayvan davranışlarını bilimsel yöntemlerle inceler. Psikolojinin hayvanlar üzerinde inceleme yapması insan davranışlarını daha iyi anlayabilmek içindir. Bu düşünceyle;
· İnsanlar üzerinde yapılması uygun görülmeyen deneyler, hayvanlar üzerinde yapılabilmektedir(Genetik kopyalama gibi).
· Bazı hayvanların ömürlerinin kısa olması nedeniyle birkaç kuşağın kısa zamanda incelenebilmesi.
· İnsan ve hayvan davranışlarında ortak özelliklerin ve benzerliklerin bulunması, araştırmacıları hayvanlardan elde edilen bulguların insanlara genellenmesi yönünde ipuçları elde etmeye yöneltmiştir.
Psikoloji, pozitif bir bilim olarak davranışın düzenli ve sistemli bilgisini ortaya koymaya çalışır. Davranışları etkileyen duygu, tutum, öğrenme, algı konularını neden – sonuç ilişkisinde çözümlemeye çalışır. Böylece insanları ve onların yaptıkları davranışların nedenlerini daha iyi anlamayı sağlar.
Psikolojinin pozitif bir bilim olarak doğuşu 1879 yılında Wilhelm WUNDT’un Leipzig’de kurduğu laboratuarda yaptığı incelemelerle gerçekleşmiştir. Bu tarihten sonra psikoloji, ruh dünyasının dışa yansıması olan, deney ve gözlem yoluyla araştırılabilen davranışları inceleyen pozitif bir bilim olmuştur.
B. DAVRANIŞ
Organizmanın iç ve dış uyarıcılar karşısında ilgili organlarıyla gösterdiği tepkilere davranış denir. Başkaları tarafından gözlenebilen bedensel tepkiler, başkaları tarafından gözlenemeyen, ancak ölçülebilen tüm zihinsel faaliyetler davranışın kapsamına girmektedir. Davranışın bu tanımına göre psikoloji yürüme, konuşma, kitap okuma gibi gözlenebilen vücut hareketlerinin yanı sıra; tasarlama, üzülme, kuşkulanma gibi doğrudan gözlenemeyen zihinsel süreçleri de inceler.
Davranışların özellikleri şunlardır;
· İnsan davranışları belli bir zaman süreci içerisinde yaşanır ve süreklilik gösterir. Çünkü insan ve çevresi arasında, belirli bir zaman süresi içinde geçen karşılıklı bir alış – veriş vardır.
· İnsan davranışları, çok nedenli ve karmaşıktır. Davranışlar üzerinde dıştan gelen etkenler kadar iç etkenlerinde rolü vardır.
· İnsan davranışları özneldir ( kişiseldir ). Aynı duygu farklı insanlarda farklı tepkilerle ortaya çıkar.
Örneğin; Bazı insanlar çok sevindiği zaman güldüğü halde, bazıları ağlayabilir.
Psikoloji davranışı doğal bir olgu olarak ele alır. Onu, diğer bilimlerin, herhangi bir olguyu incelediği gibi inceler. Davranışı oluşturan etkenleri araştırır. Bu bağlamda Psikoloji, insanların niçin ve nasıl davrandıklarını inceler. Buradan yola çıkarak psikolojik olguların bağlı olduğu yasaları bulmaya çalışır.
Davranışları etkileyen faktörler şunlardır;
1 – ORGANİK FAKTÖRLER
Organizmanın yaşının, cinsiyetinin, sinir sisteminin, iç salgı bezlerinin davranışlar üzerinde etkisi vardır. Organizmanın olgunlaşmasıyla cinsiyet güdüsünün ortaya çıkmasında, beyinciğin kas faaliyetlerini koordine ederek hareketleri düzgün ve akıcı hale getirmesinde, bebeklerin görme, koku ve tat duyumlarının yetişkinler gibi olmamasında organik faktörlerin etkisi vardır.
Fareler üzerinde yapılan bir araştırmada Hipotalamus’un belirli bir noktası tahrip edilince farenin çok yemeye başladığı; bir başka farede de Hipotalamus’un o noktaya yakın başka bir yeri tahrip edildiğinde farenin iştahının tamamen kesildiği görülmüş, fare açlıktan ölecek duruma geldiği halde yiyeceğe ilgi göstermemiştir.
2 – PSİKOLOJİK FAKTÖRLER
İnsanın duyguları, heyecanları, çatışmaları, zekâsı ve kişiliği davranışları etkiler. Örneğin; Psikopat kişiliği olan bireyler kuralları çiğnemekten zevk duyarlar. Asansör korkusu olan bir kişi evine gitmek için merdivenleri kullanmak zorunda kalır. Tutumları farklı olan bireyler televizyonda farklı programları izleyebilirler.
3 – ORTAM
Çevresiyle sosyal ilişkilerde bulunan bireylerin davranışlarını hem sosyal çevresi hem de fiziki çevresi etkiler. Örneğin; Çocuklar büyüdükçe davranışlarının şekillenmesinde, anne – babalarının ve diğer çocukların etkileri görülür. Hüzün dolu şarkı, film ve romanların insanlara umutsuzluk aşıladığı, bunalımlara yol açtığı bilinmektedir. Bu nedenle arabesk müziğin yasaklandığı dönemler olmuştur.
A.B.D.’nin güneyinde 1882 – 1930 yılları arasında gerçekleşen linç olayları incelenmiş, pamuk ücretlerinin yüksek olduğu yıllarda oldukça az, pamuk ücretlerinin düşük olduğu yıllarda ise oldukça çok sayıda linç olayı gözlenmiştir.
Fiziksel çevre de organizmanın davranışlarını etkiler. Örneğin; Ayın dolunay olduğu zamanlarda suç işleme oranları artmakta, havaların sıcak olduğu zamanlarda cinnet geçirme davranışlarında artışlar görülmektedir.
4 – GEÇMİŞ YAŞANTI ve DENEYİMLER
Geçmiş yaşantıları ve deneyimleri farklı olan bireylerin algılamaları, bilgi birikimleri farklılık gösterebilmektedir. Bu farklılıklar davranışları da etkilemektedir. Örneğin; Maç esnasında ayağı kırılan bir futbolcu, ayağı iyileştikten sonra tekrar futbol oynarken ikili mücadeleye girmekten çekinir.
5 – BEKLENTİ
Bir olay veya duruma ilişkin beklentiler davranışları etkiler. Örneğin; Sınav sonuçlarının açıklanmasını bekleyen öğrencilerin heyecanlanması, af beklentisi olan mahkûmların basın yayın organlarını sürekli olarak izlemeleri beklentinin davranışları etkilemesidir.
6 – TUTUMLAR
Tutum, bir bireyin belirli bir psikolojik nesne ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan eğilimdir. Örneğin; Özelleştirmeye karşı olan bir kişinin çocuğunu özel okullara göndermemesin de, özel hastahaneye gitmemesin de, özelleştirmeyi gerçekleştiren partiye oy vermemesin de tutumların etkisi vardır.
C. PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI
Psikoloji, insan davranışlarının türlerini, nedenlerini bilmemizi, kendimizi ve çevremizdeki insanları daha iyi tanımamızı, sorunlarımızı daha kolay çözümlememizi, ruh sağlığımızı daha bilinçli olarak korumamızı ve başkalarına yardımcı olabilmemizi sağlayan bir alandır. Bu alan içerisindeki kavram ve bulguları bilen kişiler kendi duygu, düşünce ve davranışlarını daha iyi anlayabilir, bunlara ön yargılar ve geleneksel inanışlar dışında bir yorum getirebilirler.
Bebeklikten itibaren gelişim evrelerinin temel niteliklerinin bilinmesinde, insanların yaptıkları eylemlerden yasal olarak sorumlu tutulabileceği koşulların bilinmesinde, çocuk mahkemelerinin kurulmasında, akıl hastalarının cezalandırılmasında, televizyondaki şiddet programlarının çocuklara olan zararlı etkilerinin incelenmesinde… v.b. psikolojinin bulgularından yararlanılır.
Psikoloji biliminin faydaları şunlardır;
Bilimsel faydası
· Çeşitli ruhsal olayları deney ve gözlem ışığı altında aydınlatmak.
Pratik faydaları
· İnsanın yaratılışını, ilgi ve yeteneklerini anlamasına yardımcı olmak.
· İnsan davranışlarını önceden tahmin etmek.
· İnsanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olmasını sağlamak.
· Sosyal ve bireysel sorunların çözümüne yardımcı olmak.
D. PSİKOLOJİ’DE YAKLAŞIMLAR ( EKOLLER )
Psikoloji alanındaki görüşlerini değişik bakış açılarıyla ortaya koyan psikologlar farklı yaklaşımlarının doğmasına neden olmuşlardır. Bu yaklaşımlar psikologların, insanın belirli bir yönüne daha çok önem vermelerinden doğmuştur. Yaklaşımların getirdiği bu değişik bakış açıları sonucunda insan, bütün olarak tanınmaya çalışılmıştır.
Bireyi daha iyi tanımayı amaçlayan psikoloji yaklaşımlarının farklılık göstermesinin nedeni; insanı tanımada psikolojiye farklı konu, yöntem ve amaçlar belirlemeleridir.
Başlıca psikoloji yaklaşımları şunlardır;
1 – YAPISALCI YAKLAŞIM ( Strüktüralizm )
Wilhelm WUNDT’un kurucusu olduğu bu yaklaşımda psikolojinin konusu, bilinç ve bilinci meydana getiren zihinsel olaylardır. Psikolojinin amacı, zihnin en yalın öğelerini araştırmak ve bunlar arasındaki ilişkileri incelemektir.
Her insanın istekleri, düşünceleri, eğilimleri, hatıraları kendine ait iç dünyasını oluşturur. Psikolog bireye sorular sorarak onun iç dünyasını tanımalıdır. İçebakış yöntemiyle karmaşık zihinsel yaşantının duyumsal öğelerinin çözümlenmesine çalışılmaktadır. Wundt zihinsel süreçleri inceleme yöntemi olarak içebakışı kullanmaktaydı. Uyaranın bazı fiziksel boyutları düzenli olarak değiştiriliyor ve bu fiziksel değişikliklerin bilinci nasıl değiştirdiğini belirlemek için içebakış yöntemine başvuruluyordu. Nasıl ki kimyacı suyu, oksijen ve hidrojen olmak üzere parçalarına ayırabiliyorsa, psikoloji de algıyı duyumlara ayırarak karmaşık deneyimleri oluşturan zihinsel öğelere yönelebilirdi.
2 – İŞLEVSELCİ YAKLAŞIM ( Fonksiyonalizm )
Bu yaklaşıma göre zihnin yapısından çok zihnin işlevleri ele alınmalıdır.
W. JAMES’in asıl ilgisi organizmanın çevresine uyum sağlaması için, zihnin nasıl çalıştığının incelenmesiydi. İnsanın çevresine uyum sağlayan yönünün psikolojinin konusu olması gerektiğini vurgulamıştır. Uyum sağlayıcı davranışlar faydalı davranışlardır. Uyum için de, insanın ne yaptığı önemlidir. Bu yaklaşımı savunanlar belli bir yönteme bağlanmazlar, amaca ulaştıran her yöntemi benimserler.
3 – DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM ( Bihevyorizm )
Gözlenebilen davranışların bilimsel incelemesinin yapılmasını amaçlayan yaklaşımdır. J. WATSON ve onun görüşlerini benimseyenler, psikolojinin bir bilim haline gelmesi için nesnel ve ölçülebilir olması gerektiğine inanıyorlardı.
Davranış açıkça gözlenebilir ve nesnel bir şekilde ölçülebilirdi. Buna karşın bir kişinin içebakış yoluyla açığa çıkan özel yaşantıları başkaları tarafından gözlenemez ve nesnel olarak ölçülemezdi. İnsanın kıskanç, sevinçli, kederli olduğu durumlarda ilgili sorulara verdiği cevaplar doğru olmayabilirdi.
Davranışsal yaklaşıma göre psikoloji; insan ve hayvan davranışlarını deney ve gözlem yöntemiyle inceleyen bir bilim olmalıdır.
Davranışsal yaklaşım bütün davranışların öğrenme yoluyla kazanıldığını savunur. Davranışların kazanılmasında, çevre ve eğitimin önemini vurgular. Uyarıcı – Davranış ilişkisi önceden kestirilebilir, gerektiğinde kontrol altına alınabilir. Örneğin; Alkol uyarıcısı ile davranışlar arasında kurulan bağ sayesinde, alkollü sürücülerin kaza yapabilecekleri önceden kestirilebilir. – Bozuk para ile futbol maçı izlemeye giden seyircilerin tepkileri önceden kestirilebilir.
4 – PSİKODİNAMİK YAKLAŞIM ( Psikanalitik )
FREUD’un temel görüşlerini kapsayan bu yaklaşıma göre davranışların önemli bir bölümü bilinçaltı süreçlerinden kaynaklanır. Freud, özellikle çocukluk yıllarında çevrede yasaklanan arzuların bilinçaltına itildiğini, bu arzuların davranışları bilinçaltından etkilediğini ileri sürmektedir.
Freud’a göre bireylerin doğuştan getirdikleri iki temel güdü vardır; Cinsellik ve Saldırganlık. Doğuştan sahip olunan bu güdüler toplumda hoş karşılanmadığı için bilinçaltına itilir. Bilinçaltı; insanın farkında olmadığı duygularının, düşüncelerinin, arzularının, eğilimlerinin, korkularının, dürtülerinin olduğu bir kişilik bölümüdür. Davranışların dinamiği bu özde yatmaktadır. Kişilikte buna bağlı olarak şekillenmektedir.
Bastırılmış arzular aktif olarak sürekli bir ifade ihtiyacı altında rüyalarda, hayallerde, dil sürçmelerinde dışa yansımaktadır. Freud hastaların rüyalarını dinlemiş, bunlardaki sembollerin hangi duygu ve düşünceye karşılık geldiğini belirleyerek hastanın bilinçaltına inmeye çalışmıştır. Bastırılmış bilinçaltı arzularını bilinç düzeyine çıkarma yöntemine Psikanaliz adı verilir. Hipnoz, serbest çağrışım, rüya analizi uygulamalarının her biri psikanalizde kullanılan tekniklerdir. Bireyin geçmiş yaşantısını inceleyen Vak’a incelemesi yöntemini kullanırlar.
Deneysel yöntemlerin uygulanmaması, cinselliğe aşırı vurgu yapmaları ve getirdiği kavramların açık olmaması nedeniyle eleştirilmiştir.
Psikodinamik yaklaşımın önemli temsilcileri; Sigmund FREUD, Alfred ADLER, Karl JUNG, Erich FROMM, Karen HORNEY’dir.
18 yaşındaki bir gencin yüzü felç olur. Araştırmalar hiçbir organik bozukluk olmadığını gösterir. Hipnozla tespit edilir ki 12 yaşındayken öfkeli bir anında annesine tokat atmış, bu duruma çok üzülmüş, hatırladıkça düşünmek istememiş ve giderek olayı unutmuştur. Hipnotik uykusunda bu olayı anlattıktan sonra felç iyileşmiştir.
5 – GEŞTALT (Bütünlük) PSİKOLOJİSİ
Bu yaklaşıma göre yaşantılar bütün ve karmaşık olaylardır. Bunlar birçok değişik sebebin, belli bir biçimde örgütlenmesinden meydana gelmektedir. Bir davranışı incelemek için onu meydana getiren elemanları araştırmak anlamsızdır. Çünkü davranışlar bütündür ve her davranış bir bütünlük içerisinde bir anlam kazanır. Bir davranışı parçalara bölmek onun bütünlüğünü bazen de anlam ve niteliğini değiştirir.
Geştalt psikolojisi Tabii gözleme önem verir. Kurucusu Max WERTHEİMMER’dir.
6 – HÜMANİSTİK (Fenomenolojik) YAKLAŞIM
İnsan gelişme gücünü kendinden alan, oluşum halinde olan özgür bir varlıktır. Bu bağlamda psikolojinin konusu “insanı anlamaktır.” Dünyayı ve olayları kendine özgü bir biçimde algılayan insanın öznel yaşantısını öne çıkarır. Davranışları anlayabilmek, insanın kendine özgü algılayışını ve yaşantısını bilmemize bağlıdır. Davranışları etkileyen en önemli faktör, insanın çevresini o andaki anlamlandırış biçimidir. İnsan yaşanan an içinde ele alınmalıdır.
Bireyin davranışlarını anlayabilmek için, onun yaşantısını bilmek gerekir. Bu da kişiyi içten anlamakla, onun iç dünyasına girmekle, çevreye onun bakış açısıyla bakmakla gerçekleşir. İnsanın davranışlarına dıştan bakmakla onun hakkında karar vermek güçtür.
Hümanistik yaklaşım insanı ve davranışlarını anlamada en etkili yöntem olarak İçebakış ve Empati’yi görür. Empati; kişinin kendisini, karşısındakinin yerine koyarak onun ne hissettiğini, ne düşündüğünü anlamaya çalışmasıdır.
Hümanistik yaklaşım deney yöntemini reddettiği için eleştirilmiştir.
Hümanistik yaklaşımın en önemli temsilcileri; Abraham MASLOW, Carl ROGERS’tır.
7 – BİLİŞSEL YAKLAŞIM
Bu yaklaşıma göre insan pasif değil, tersine algılayan, uyarıcıları anlamlandıran, işleyen, aktif bir sistemdir. Zihin aldığı bilgiyi etkin bir biçimde işlemektedir. İnsanlar düşünür, plan yapar, hatırladıkları bilgiyi temel alarak karar verir, uyaranlar arasında seçici ayırım yapar. Davranışlar uyaranların zihinsel işleme tabi tutulmasına bağlı olarak şekillenir. Çünkü insan birçok seçenek tasarlayıp, bunların en iyisini uygulayabilir, gelecekteki durumları önceden sezebilir, geçmiş olayların bilgisini değerlendirebilir.
Bu yaklaşıma göre insanın yaşantısının, Uyarıcı – Tepki ilişkisinde mekanik olarak alınması gerçeğe uygun değildir. Öyle ki aynı uyarıcılara bireylerin farklı tepkiler vermesi zihinsel süreçlerle açıklanabilir.
Bilişsel yaklaşım, insanın, toplumu ve kendisini algılama şeklini, inançlarını ve tutumlarını göz ardı ettikleri için eleştirilmiştir.
Bilişsel yaklaşımın önemli temsilcisi; Jean PİAGET’tir.
8 – BİYOLOJİK YAKLAŞIM
Bu yaklaşımda, davranış ile beden içerisindeki, özellikle beyindeki ve sinir sistemindeki oluşumlar arasındaki bağlantıya dikkat çekilir. Beyin sinirsel süreçlerin merkezi olarak bireyin davranışlarını yönetir. Beyninin belirli bir bölgesi trafik kazasında hasar görmüş bireylerde hatırlama probleminin görülmesi, eğitimli bireylerde beyin kabuğunun daha gelişmiş olması, eğitimli bireylerin daha az saldırgan olması bu yaklaşımı destekleyen bulgular olarak gösterilmektedir.
Biyolojik yaklaşımın önemli temsilcisi; Adolf MEYER’dir. |